Göz ile ilgili deyimler ve anlamları ne demektir?

Göz ile ilgili deyimler ve anlamları ne demektir?
Göz açamamak: Yoğun ve sıkı işleri yüzünden başka bir işle ilgilenmeye vakit ve fırsat bulamamak.
Göz açıp kapayıncaya kadar: (deyiminin anlamı) Pek kısa bir zamanda.
Göz açtırmamak: (Başka bir iş yapmasına) Vakit ve fırsat vermemek.
Göz alabildiğine: Gözün görebileceği en uzak yerlere kadar.
Göz alıcı: Güzelliği hemen dikkati çeken, alımlı.
Göz almak: Göz kamaştırmak.
Göz aşinalığı: Karşılaşılan bir kimseyi önceden kısa bir süre görmüş olmaktan doğan tanıma.
Göz atmak: Kısaca bakıvermek.
Göz aydına gitmek: Sevinçli durumdaki bir kimseye "gözün aydın" deme gitmek.
Göz banyosu: Güzel kimseler hoşlanarak bakmak, etkisinde kalınan güzellikten, seyrederek zevk almak.
Göz boyamak: Nitelikçe kötü bir şeyi, iyi gibi göstermek, böylece karşısındakini aldatmak; bir şey, olduğundan farklı görünmek.
Göz (nazar) değmek: Uğursuzluğuna, kötülüğü dokunacağına inanılan birinin kıskançlık yada hayranlıkla bakması sonucu kötü bir duruma düşmek.
Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğine kapılmak.
Göz doldurmak: Görünüşüyle umulduğundan çok etkilemek.
Göz doyurmak: (Bir şey) Görünüşüyle etkili olmak, seyredenlere zevk vermek.
Göz etmek: Başkalarının gizlediği isteklerini birine göz kırparak yada gözlerini oynatarak anlatmak.
Göz gezdirmek:
Yazılmış bir şeyi kendini vermeden okumak.
Birçok şeye dikkatsiz bakıp geçmek.
Göz göre (göz göre göre):
Herkesin gözü önünde.
Apaçık, utanmadan, çekinmeden.
Göz göz: Üzerinde birçok göz (delik) bulunan.
Göz göze gelmek: Bakışları karşılaşmak.
Göz gözü görmemek: Sis, duman, toz gibi engellerden ortalık görülememek.
Göz hakkı: Görülüp de imrenilebilecek ufak tefek şeylerden, görenlere verilen pay.
Göz hapsine almak: Bakışlarını üzerinden ayırmamak, hiçbir davranışını gözden kaçırmamak.
Göz kamaştırmak:
(Kuvvetli ışık yada parlaklık) Kısa bir zaman için görüşü bulandırmak.
Hayran etmek, görenleri hayran bırakmak.
Göz kararı: Ölçü yada tartıyla kullanılan şeylerde göz oranlaması.
Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak.
Göz kırpmadan: Acımadan, merhamet etmeden, hiç çekinmeden, duraksamadan.
Göz kırpmak: Birine amacını işaretle anlatmak için bir gözünü bir an için kapayıp açmak.
Göz koymak: Bir şeyi ele geçirme isteği gütmek.
Göz kulak olmak: Bir şeyin korunmasında dikkatli olmak.
Göz kuyruğuyla bakmak: → Göz ucuyla bakmak.
Göz nuru:
Görme yeteneği.
Göz emeği.
Göz nuru dökmek: İnce, değerli bir şey oluşturmak için göz emeği harcamak.
Göz önüne getirmek: Tasarımlamak, hesaplamak.
Göz süzmek: Göz kapaklarını birbirine yaklaştırarak, baygın baygın bakmak.
Göz ucuyla bakmak: Başını çevirmeden, gözlerini yana çevirerek bakmak.
Göz yıldırmak: Güç yitirecek etki yapmak, moral bozmak.
Göz yummak: Kusurları görmezliğe gelmek.
Göz yummamak:
Kusurları görmemezliğe gelmemek!
Hiç uyumamak.
Gözden çıkarmak: Yokluğuna katlanmak, elden gitmesine razı olmak.
Gözden düşmek: Daha önce kendisine değer vermiş kimselerin sevgi ve güvenini yitirmek.
Gözden geçirmek: Bir şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamak için her yanına bakmak, incelemek, muayene etmek, denetlemek.
Gözden kaçmak: Nasılsa görülmemiş farkına varılmamış olmak.
Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek yada görülmez olmak.
Gözden sürmeyi çekmek (çalmak): Çalamayacağı bir şey bulunmayacak denli becerikli hırsız olmak, kimseye sezdirmeyerek, çok becerikli biçimde hırsızlık yapmak.
Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp başka yere gitmek, görülmez olmak.
Göze almak: Gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek.
Göze batmak:
Bakanları tedirgin edecek gibi aykırı, uygunsuz yada yakışıksız görünmek.
Çekememezliğe yol açmak.
Göze çarpmak: Başka şeyler arasında kolayca görülebilmek.
Göze diken olmak: Başkalarını rahatsız eden bir insan durumuna gelmek.
Göze gelmek: Kendisine göz değmek.
Göze girmek: İlgi, sevgi, güven ve önem kazanmak, beğenilmek.
Göze görünmek:
Görünür duruma gelmek, var olduğu belli olmak.
Var olmadığı halde varmış gibi görünmek.
Göze görünmemek:
Ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, ortada görünmemek.
Kendisi var olduğu halde göz onu görememek, önemi olmamak.
Göze göz, dişe diş: Misilleme, aynıyla acısını çıkarma, kısasa kısas.
Gözle yemek, gözüyle yemek, gözleriyle yemek:
Bir şeye pek istekle ve dik dik bakmak.
Göz değdirmek, uğursuzluk getiren bakışlarla bir kimsenin kötü duruma düşmesine neden olmak.
Gözleri bayılmak: Uyku, arzu gibi herhangi bir hal gözlerine vurmak, gözlerinden belli olmak.
Gözleri çakmak çakmak olmak: Ateşli hastalıktan yada öfkeden gözleri kızarmış ve parlamış olmak.
Gözleri çekik: Yarı kapanmış gibi göz kapaklarının arası dar olan.
Gözleri çukura gitmek (kaçmak): Her hangi bir hastalık yüzünden gözleri çökmüş gibi görünmek.
Gözleri dolmak (dolu dolu olmak): Ağlayacak kadar duygulanmak.
Gözleri dönmek:
Can çekişirken gözlerinin karası kapak altına kaçmak.
Öfkesinden ne yaptığını bilmemek.
Gözleri evinden oynamak (fırlamak): Gözlerini gereğinden çok açıp öfkesi ve telaşı gözlerinden belli olmak.
Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayretten gözleri fırlamak.
Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, çok içki içme gibi nedenlerle gözleri çok kızarmak.
Gözleri kapanmak:
Ölmek.
Çok uykusu gelmek.
Gözleri kararmak:
Gözleri baş denmesinden, açlıktan, aşırı yorgunluktan iyi göremez olmak.
Bayılacak gibi olmak.
Gözleri kıvılcım saçmak: Çok öfkelenmek, gözleri çakmak çakmak olmak.
Gözleri parlamak: Gözünde sevinç ve istek belirtileri görülmek.
Gözleri sulanmak: Gözlerine yaş gelmek.
Gözleri süzülmek: Göz kapakları hafif kapanmaya başlamak.
Gözleri velfecri okumak: Gözlerinden kurnaz, şeytanca bir zeka belli olmak.
Gözleri yollarda kalmak: Sevilen bir kimseyi yada geciken bir haberi, mektubu özlemle beklemek.
Gözlerinde şimşek çakmak: Birden çok kızmak, ansızın pek öfkelenmek.
Gözlerine inanamamak: Hiç umulmayan, hatıra hiç gelmeyen bir şeyin görülmesi karşısında şaşırmak.
Gözlerine uyku girmemek (gözü, gözleri uyku tutmamak): Hiç uyuyamamak.
Gözlerini açmak: Uyanmak.
Gözlerini belertmek: Gözlerini açıp dik dik bakmak.
(Birine) Gözlerini devirmek: Öfkeyle bakmak.
(Bir yere) Gözlerini dikmek: Dikkatle bakmak.
Gözlerini (gözünü) kaçırmak: Biriyle göz göze gelmemek için gözlerini başka tarafa çevirivermek.
Gözlerini kapamamak: Uyumamak.
Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiği gözlerinden belli olmak.
Gözlerinin içine kadar kızarmak: Utancından yüzü çok kızarmak.
Gözü aç: Kanmak, doymak bilmez, aç gözlü.
Gözü açık: Uyanık ve becerikli.
Gözü açık gitmek: Dilediğine eremeden, istediğini yapamadan ölmek.
Gözü açılmak: İyiyi kötüyü yada işine gelenle gelmeyeni ayırt eder duruma gelmek.
Gözü akmak: Yaralanma yada hastalık nedeniyle kör olmak.
Gözü almamak: Beğenmemek, görünüşü kendisine güven vermemek, (kendine) güvenememek.
Gözü arkada (ardında) kalmak: Arkada bırakılan bir şeye merak yada ilgiyle bağlı kalmak.
Gözü bağlı:
Aymaz, gafil.
Sorup soruşturmaksızın, bakıp anlamadan.
Gözü bulanmak: Bulanık görmeye başlamak.
Gözü büyükte olmak: Büyük emeller beslemek, gözü yüksekte olmak.
Gözü çıkasıca: İlenç anlamında söylenen söz.
Gözü dalmak: Gözünü bir noktaya dikip dalgın bakmak.
Gözü dışarıda: Eşiyle yetinmeyip karşı cinsten başka kimselerle ilişki kurmak hevesinde olan.
Gözü doymak: Çok istenen bir şeyi çokça, elde ettikten sonra artık daha çoğunu istememek.
Gözü dönesi: Geberesi.
Gözü dönmek: Azgın bir isteğin yada öfkenin etkisi altında ne yaptığını bilmez bir duruma gelmek.
Gözü dumanlanmak: Öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek.
(Bir şeyi) Gözü gibi sakınmak: O şeye aşırı ilgi ve özen göstermek, önemle bakıp korumak.
(Bir şeyi) Gözü gibi sevmek: Pek çok sevmek.
(Bir şeye) Gözü gitmek: Bir şeyi elinde olmayarak, rastgele görmek.
Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek, ferahlamak.
Gözü gönlü tok: → Gönlü tok.
Gözü görmemek: Belli bir şeyin dışında başka bir şeyle ilgilenmemek.
(Birini, bir şeyi) Gözü görmez olmak: Artık ona değer vermemek.
Gözü hiçbir şey görmemek:
Çok önemsediği bir işe bağlanıp başka hiçbir şeyle ilgilenmemek.
Kızgınlığa kapılıp sonunu düşünmeden en kötü şeyleri yapacak duruma gelmek.
Gözü ısırmak: Bir kimseyi tanıyor gibi olmak, yüzü yabancı gelmemek.
Gözü ilişmek: İstemeden görüvermek.
Gözü kalmak: Bir şeyi beğenip elde etme arzusunu yenememek.
Gözü kapalı:
Düşünüp taşınmayı gerekli görmeden.
Dünyadan haberi olmayan.
Gözü kararmak:
Umutsuzluğun, öfkenin yada azgın isteğin etkisi altında ne yaptığını bilmez duruma gelmek.
Başı dönmek, hafif baygınlık geçirmek.
Gözü kaymak:
İstemeyerek bakıvermek.
Gözünde hafifçe şaşılık bulunmak, gözü arasıra hafif şaşılaşmak.
Gözü keskin: Çok iyi gören.
(Bir işi) Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda kendisinde güç ve yeterlilik bulmak, kendisine güvenmek.
Gözü kızmak: Zorlu, sert davranışlara girişecek ölçüde öfkelenip ateşlenmek.
Gözü korkmak: Acı bir denemeden sonra birinden yada bir şeyden zarar gelebileceği kanısına varıp bir daha denemeyi göze almamak.
(Bir şeyin) Gözü kör olsun: (teklifsiz konuşmada) Gereksinme duyulan şeyin elde bulunmaması nedeniyle bir iş yürümediği zaman söylenir.
(Bir şeyde) Gözü olmak (olmamak): Bir şeyi yada bir kimseyi elde etmek isteği beslemek (beslememek).
Gözü pek: Korkusuz, atılgan, pek cesur.
Gözü sönmek: Kör olmak.
Gözü sulu: (teklifsiz konuşmada) Önemsiz nedenler karşısında bile gözyaşlarını tutamayan.
(Bir şeye) Gözü takılmak: Dikkati çeken bir şeye vakit vakit yada dalarak bakmak, gözünü ondan alamamak.
Gözü tok: Gözü malda olmayan.
Gözü toprağa bakmak: Ölmek üzere olmak, bir ayağı çukurda olmak.
Gözü tutmak: Güvenmek, beğenmek.
Gözü tutmamak: Güvenmemek, beğenmemek.
(Bir işi) Gözü yememek: O işi becerebileceğine aklı yatmamak.
Gözü yılmak: Yürek gücü sarsılmak, korkmak.
Gözü yolda (yollarda) kalmak: Birisinin gelmesini merak ve istekle beklemek.
Gözü yüksekte (yükseklerde): Yüksek emeller peşinde olan.
Gözüm! (Gözümün nuru): Sevgi anlatan bir seslenme sözü.
Gözüm çıksın (kör olsun): Bir şeyin doğruluğuna inandırmak için kullanılan ant içme sözü.
(Birini) Gözüm görmesin: Bana hiç görünmesin, yüzünü görmek istemem.
Gözün aydın! Sevinçli bir olay dolayısıyla kullanılan bir kutlama sözü.
Gözünde büyümek: Bir şey, birine olduğundan büyük, zor yada önemli görünmek.
Gözünde büyütmek: Önemsiz olan bir şeye fazla önem verip ondan korkar duruma gelmek.
(Bir kimse yada bir şey birinin) Gözünde (şöyle yada böyle) olmak: Ona göre öyle sayılmak.
(Bir şey birinin) Gözünde olmamak: Herhangi bir üzüntü yada zor durum dolayısıyla o şeye değer verecek, ilgi duyacak durumda bulunmamak.
Gözünde tütmek: Çok özlemek göreceği gelmek.
Gözünden kaçırmamak: Dikkatle izlemek.
Gözünden uyku akmak: Çok uykulu olmak.
Gözüne bakmak: → Gözünün içine bakmak.
Gözüne çarpmak: Rastlantıyla görmek.
Gözüne dizine dursun! Nankörlük eden kimseye karşı söylenen kötü dilek, beddua sözü.
(Birinin) Gözüne girmek: Sevgi, güven ve ilgisin kazanmak.
Gözüne hiçbir şey görünmemek: Kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek, her türlü tehlike karşısında ilgisiz kalmak.
(Bir şey) Gözüne ilişmek: Bir şeyi rastgele görmek.
Gözüne kestirmek:
Başarabileceğini ummak.
Beğenisine uygun bulmak.
Gözüne sokmak: Bir kimsenin göremediği yada bulamadığı bir şeyi, ona sert bir tavırla göstermek, görmeye mecbur etmek.
Gözüne uyku girmemek: Uyuyamamak, uykusuz kalmak.
(Kendi) Gözünü açmak: Uyanık, dikkatli bulunmak.
(Birinin) Gözünü açmak: Görüşünü değiştiren bilgi edinmesini sağlamak, uyarmak, gerçeğe yöneltmek.
(Bir yerde) Gözünü açmak: Orada iken aklı ermeye başlamak.
Gözünü ağartmak: Dik dik bakmak, bakışını sertleştirmek, suratını asmak.
(Bir şeyden) Gözünü ayırmak: Bir şeye bakmaktayken gözünü başka tarafa çevirmek.
(Birinin) Gözünü bağlamak: Akıl ve duygularını yanıltmak, doğruyu göremez duruma getirmek.
(Bir şeyin) Gözünü çıkarmak: (teklifsiz konuşmada)
İyisi dururken kötüsün seçmek.
Bir işi çok kötü bir biçimde yapmak.
Gözünü daldan budaktan (çöpten) esirgememek (sakınmamak): Olur olmaz tehlikelere aldırmamak, tehlikelerden korkmamak.
Gözünü dikmek: Gözünü ayırmadan bir yere bakıp durmak.
Gözünü doyurmak: Bol bol vermek.
Gözünü dört açmak: Çok dikkatli ve uyanık bulunmak.
Gözünü gözüne dikmek: Birinin gözüne sürekli olarak bakmak.
Gözünü kırpmamak: Hiç uyuyamamak.
Gözünü kan bürümek: Adam öldürecek ölçüde öfkelenmek.
(Birinin) Gözünü korkutmak: Yıldırmak.
Gözünü sevdiğim: Sevgi anlatmak için kullanılır.
Gözünü seveyim: (teklifsiz konuşmada) Rica, sevgi yada hafifçe kınama sözü olarak kullanılır.
Gözünü toprak doyursun: Kendisinde olan yada kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bunu az bulan aç gözlü kimseler için ilenme olarak söylenir.
Gözünü yummak: Ölmek.
(Bir şeye) Gözünü yummak: Görmezlikten gelmek.
Gözünün bebeği gibi sevmek: Pek çok sevmek.
Gözünün çapağını silmeden: Sabahleyin uyanır uyanmaz.
Gözünün içen baka baka: Cesaret ve soğukkanlılıkla.
(Birinin) Gözünün içen bakmak:
Bir kimsenin üstüne titremek.
Buyruğunu yerine getirmeye hazır bulunmaz.
Bir arzusunun yapılması için gözleriyle birine yalvarır durum almak.
Gözünün kuyruğuyla (ucuyla) bakmak: Belli etmemeye çalışarak yandan bakmak.
Gözünün önünden gitmemek: Hep görür gibi olmak, bir türlü unutamamak.
(Birine) Gözünün üstünde kaşın var dememek: Birinin her davranışını hoş görmek ,alınmasına yol açacak hiçbir şey söylememek.
(Birinin) Gözünün yaşına bakmamak: (deyiminin anlamı) Hiç acımamak, sızlanmasına aldırış etmemek.
(Bir şeye) ... gözüyle bakmak: (Bir şeye) ... gibi bakmak.
Gözüyle görmek:  Görmüş olduğunu kesinlikle, inandırıcı olarak belirtmek.


Daha yeni Daha eski